22 Aralık 2009 Salı

Aralık ayı



                                                                              

Herkesin yeniden içinde umut yeşerttiği, dileklerin ve beklentilerin yüzlere yayılıp hatların gevşediği ay. Noel’in ve yeni yılın hazırlıkları tüm hızıyla devam ediyor, bütün ülkelerde ve şehirlerde olduğu gibi Bodrum’da da durum aynı. Bizde bu rüzgârdan payımızı almak için üç gündür kermeslerdeyiz.




Stantlarımızı oradan oraya taşıyıp ürettiğimiz işlerin tanıtımını ve birazda satış yapmak istiyoruz. Kendi adıma uzun süredir köyden çıkmadığım için bir nebze bu etkinlikler iyi geldi. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarımı gördüm. Hepsini ve onlarla sohbet etmeyi özlemişim. Ancak iki günden sonrası fazla geldi. Ama ne yapalım bu gün evdeyim sonra iki gün daha gidip yeniden evime döneceğim. Bahçeme hayvanlarıma, atölyeme kavuşacağım. Güneşli günlerde sahile inip deniz kıyısında kahve içip gevşeyerek zaman geçireceğim. Yalnızca güneşli günlerde değil aslında fırtınada da sahilde olmak çok güzel. Dalgalar sahili sonsuz bir güçle döverken yağmurun ve fırtınanın önünde denize kadar sürüklenmiş her türlü nesnenin arasında gezinmek ve telaşsız, saatlerce sahilde lodosçuluk yapmak. Ahh iki gün şehirde olmak beni çok yordu.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Mandalina bahçesi ve mandalinalı sabun

Bu sabah güneş gökyüzünde gülümsemeye başladı yeniden. Hala bulut olmasına karşın pırıl pırıl bir hava. Yağışın getirdiği nem biraz ürpertse de tenimizi, bu gün güzel bir gün olacak.
Güneşin ışığını görünce bahçeyi fotoğraflamak istedim.



Bahçemizde yalnızca mandalina yok tabii. Üç beş çeşit mandalinanın yanında yine yemelik ve sıkmalık olmak üzere portakal, turunç, limon, greyfurt, nar, hemen kapının önünde ayva, muhteşem erik ağaçları, badem, birkaç çeşit üzüm asması, zeytin, vs. vs.



Yabanıl ağaçları saymıyorum. Her mevsim ayrı bir güzel burası.
Bir gün gecikmeyle açtım sabunu. Eh yine çok güzel ve olması gerektiği gibi.



Sabunumun suyu mandalina ve havuç. Havucu hem renk açısından, hem de betakaroten olduğu için koyuyorum. Malum cilt konusu temizliğin yanı sıra birincil konumuz. Uçucu yağlarımız ise lime mandalina, clementin mandalina ve bunlara çok yakışan karanfil. Karanfil oranı diğerlerine göre daha düşük. Geriden hafifçe algılanan karanfil yağını  narenciyeye biraz da baharat etkisi vermek için koyuyorum.



Mevsim bitmeden birkaç parti daha dökmek lazım bu sabundan.

11 Aralık 2009 Cuma

Burası Gümüşlük

Duygu doğumdan ve hareket kabiliyeti azalmadan son bir kez İstanbul’a gitmek istedi ve bu gün orada. Bense dün ne olursa olsun mandalinalı sabunu dökmeye karar verdim. Bir önceki gün mandalinaları ağaçtan topladım ve hiç bekletmeden dilimleyip dehidratöre koydum.




Mandalinalar ertesi gün hazırdı her biri çıtır çıtır ve turuncu renklerini hiç kaybetmeden kurudular.









Ancak hava muhalefeti var. Gökyüzü simsiyah yağmur ha babam yağıyor. Bir ara diner gibi oldu koşturdum yine bahçeye bu seferde sularını sıkmak için koca bir torba alıp ağaçların yanına. Topladım da topladım.  Sonunda eh yeter artık deyip koştum eve ve ardından yine yağmur. Sevgili Ani gelebilmek için bir saat evde bekledi. Önceki günden sözleşmiştik bana gelecekti. Mandalinaları sıktım ki bu arada elektrikler kesik. Burası Gümüşlük eski Bodrum’un hali. O zamanlarda da elektrikler sürekli gider mum ışığında gaz lambasında saatler geçirirdik. Neyse sıra havuçların suyunu sıkmaya geldi katı meyve sıkacağını kullanacağım hala elektrikler yok. Bu arada Ani geldi birlikte sohbet edip Türk kahvemizi içtik ve elektrikler. Koşup hızla havucun suyunu da sıkınca rahatladım artık rutin işlere sıra gelmişti. Kostik sıktığım meyve suyuna karıştırılıp eritildi yağlar hazırlandı ve uygun ısıya gelmeleri için beklemeye alındı.
Bizde bu arada fal bakıp klasik kadın sohbetlerine geçip hayattan dem vurup sohbet ettik.
Yağmur hala şakır şakır. Şimdi sıcak bir tarhana çorbası nasıl güzel olur diye düşünürken yapmaya kara verdik aslında zamanın nasıl geçtiğini anlamamışız. Öğle yemeği zamanı çoktan geçmiş biz ikindi ile akşam arası öyle yemeğimizi yedik. Bu arada yağmur biraz bize acıdı. nispeten  yavaşladı ve Ani de  koşturarak evine döndü. Bende yine derece elimde yağın ve kostiğin ısısını ölçmeye. Hadi iki derece kalmış kova nerede, spatula, kalıp derken her şey hazır. Elimde çırpıcı tam kovaya daldırdım ve elektrikler yine gitti. Ne zaman gelir diye endişeyle dolu bir onbeş dakika geçti ki geldi ve koşarak sabunumuzu hazırlayıp yiğit’in yardımıyla döktüm malum kova ağır tek başıma kaldıramıyorum.
Hemen üzeri kurutulmuş mandalina dilimleriyle ve Ayşegül’ün hediyesi karanfillerle süslenip her zaman ki gibi sarılıp sarmalandı. Bu gün sabun hazır ama daha açmadım yarına bıraktım o işi. Fotoğraflarıyla yarın burada olacak.

9 Aralık 2009 Çarşamba

kadıkalesi, lodosçuluk ve karanfilli portakallı sabun


                                            
                                                                    kadıkalesi sahili


Yine güneşli bir gün.
 Deniz kıyısında birkaç saat gevşeyerek oturduk.
Şirin (köpeğimiz) sahilde koşup eğlenerek enerjisinin bir kısmını boşalttı. Arada bunu yapıyoruz ki biraz sakinlesin. Henüz altı buçuk aylık ve çocuk, hep oynamak istiyor.




Neyse ki Kadıkalesi yakın ve orada arkadaşları var. Lodos, Azman ve Linda.
Atölye günlüğünden karanfilli sabunun hikâyesini orada yazacaktım ama olmadı. Bende biraz lodosçuluk yapayım dedim ve saatler geçti.




Biraz denizde taşlanmış dal, bir yeşil renkli cam parçası ve özel hediye kalp taş buldum. Ganimetler güzel.
Üretmeyi planladığım şeyler için malzemeler yavaş yavaş birikiyor.
Gelelim karanfilli ve portakallı sabuna; iki gün önce Duygu ile sözleştik yarın karanfilli sabun döküyoruz diye.  Ertesi günde gelir gelmez kolları sıvadık. Duygu yağları tarttı hazırladı bense kostiği. Artık kostiği Duygu’nun hazırlamasını istemiyorum çünkü o hamile. Biliyor musunuz bilmiyorum kostik suyla karıştığında ısısının artmasının yanı sıra açığa birde gaz salıyor ki bunu solumak çok tehlikeli. Ciğerlere zarar veriyor. Önceleri maske kullanıyorduk aradan zaman geçtikçe biraz gevşedik biraz da yöntem geliştirdik. Şimdi rüzgârın estiği yöne göre kostiği karıştırdığımız noktayı değiştirip gazı solumaktan kurtuluyoruz. Bu arada aklıma gelmişken sizlerle paylaşmak isterim, marketlerden aldığınız lavabo açlarda saf kostiktir. Ben bir ara içeriği yazıyor mu diye bayağı inceledim ancak hiçbir şey bulamadım. O yüzden kullanırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Gazı solumayın ve asla cildinize değmesine izin vermeyin. Şayet herhangi bir şekilde temas olursa bol bol suyla yıkayın.
Yağ ve kostik hazırlığımız bittikten sonra uygun ısılar için bir süre beklememiz gerekiyor işte bizde bu noktada içinde karışımı hazırlayacağımız kovayı, kalıbımızı, içine koyacağımız uçucu yağımızı ve diğerlerini hazırlıyoruz. O gün ise ekstradan yazın kuruttuğum kadife çiçeklerini tohumlarından ayırıp birazda bahçeden kadife çiçeğinin taze yapraklarından topladık. Duygu’ya bu arada büyümekte olan marullarımı ve ıspanaklarımı gösterip bahçe işleriyle ilgili biraz sohbet ettik. Elince bolca tatlı patates varmış, o bu patates çeşidini çok sevmemiş şimdi onlardan biraz da bana verecek. Benim patateslerim ise bir türlü büyüyemedi bu yıl. Bal kabağım da bir türlü olmadı seneye iyi bir tohumdan tekrar deneyeceğim.
Sonuçta baktık ki zaman gelmiş kolları sıvadık. İşin bu noktası ağır, kilolarca yağı kostikle karıştırdık ve içine karanfil ve portakal karışımı uçucu yağı ile yine kadife çiçeğinden elde edilen doğal boyamızı koyduk ve hemen karıştırıp kalıbımıza döktük. Zaman geçiyor ısı kaybetmeden hemen üzerini süsleyip yine bir bebek gibi sarıp sarmalamamız gerekiyor ki güzel bir sabunumuz daha olsun. Bu son yarım saatlik bölüm bende yüksek adrenaline yol açıyor, sabun üzerine son örtüyü de örttükten sonra birden bir yorgunluk hali geliyor üstüme. Sonrasında da heyecanlı bekleyiş nasıl çıkacak? Sonuçta uygulamamız kimyasal bir olay ısıdaki küçük bir sapma ya da bazen ne olduğunu bir türlü çözemediğimiz aksaklıklar oluyor. İlk başlarda daha çok oluyordu gerçi şimdiler de bir kez başıma geldi. Düşüyorsunuz her şeyi aynı yaptım farklı olan ne ki bu sonuç oldu diye. 
Ertesi gün öğleden sonra merakla açtığım örtülerin altından harika bir görüntü çıktı. Sapsarı ve çok güzel hazırlanmış karanfilli ve portakallı sabun.



2 Aralık 2009 Çarşamba

İşte ısırganlı sabun

Bu gün öğleden sonra yavaş yavaş sabunun üzerinden katmanları kaldırdım. Yiğit’in montu, benim montum, hırkalarım, battaniyeler derken sonunda son katman olan naylona geldi sıra. Görünen o ki başarılı bir sabun var altında.
Yavaşça onu da kaldırdım. Dünden beri atölyeye hakim olan fesleğen kokusu bütün yoğunluğuyla yayıldı ortaya.
Veeee karşınızda…




Şimdi niye sabun bu kadar sarılıp sarmalanıyor açıklamam gerek diye hissediyorum zira bir çoğunuz da bunu merak etmişsinizdir.



İlkyazımda kostik ve yağın karışım anında ısı açığa çıktığından bahsetmiştim. İşte bu ısının bir gün korunması ve sabunlaşma sürecinin maksimum düzeye ulaşmasının sağlanması gerekiyor.
Fesleğenin harici etkilerine gelince; antiseptik ve yaraların iyileşmesine yardımcı, aynı zamanda sivrisinek kovucu…



1 Aralık 2009 Salı

Roka tarlamı istila eden ısırgan otları





Dün özenle hepsini olmasa da büyük bir kısmını topladım. Ancak ısırgan mevsiminde üretebildiğim saç sabunu için yıkadım. Beni ısırmasınlar diye de eldivenimi giyip kendimi korumaya aldım. Bu işleri dün yaptım baktım ki zaman yetmeyecek ayrıca sabaha hazırladığım sebze suyu okside olabilir endişesiyle ısırganların suyunu sıkmayı bu güne bıraktım. Duygu yardıma geldiğinde ben sularını sıkmaya başlamıştım.





 Sonuçta yemyeşil  yoğun ısırgan suyumuz bir süre sonra hazırdı ve sabun hazırlığına giriştik.





Unutmadan önceden yağını çıkartmak için topladığım defne tohumlarını da öğütücüden geçirdim ve hazır ettim. Yağlar tartıldı, kostik tartıldı, ısırgan suyu tartıldı karışımlar hazırlandı. Sabun döküm aşamasından önce uygun sıcaklıkları beklemek gerek bu aralıkda da  misafir ağırladık. Sonra derece elimizde sıcaklık kontrolleri yapıldı. Sabun kalıbımız hazırlandı, tekrar derece ile ısı kontrolü yapıldı. Kovamız, spatulamız, karıştırıcımız olması gereken yerlere yerleştirildi. Koku olarak fesleğen uçucu yağını koyacağımız için onu olması gereken ölçüde döküm işlemini yapacağımız yerde uygun noktaya yerleştirdik. Sonuçta defneli ve ısırganlı bir sabun olduğu için üzerini defne yapraklarıyla süslemeye karar verdik. Hemen bahçeye koşuldu çünkü bu son dakika kararıydı. Defne yapraklarını toplarken geçen yıl diktiğim enginarların diz boyu ebegümeçleri arasında büyümekte olduğunu görünce çok mutlu oldum. Hemen etraflarında ki bütün otları olabildiğince temizledim ki nefes alsınlar güneş görsünler. Yarın bir ara gidip kalan otları temizleyip diplerini çapalayacağım. Galiba bu bahar enginarı bahçeden yiyeceğiz. Yaprakları toplayıp eve dönerken birkaç mandalina atıştırmayı ihmal etmedik. Ağaçların kimi yerli mandalina kokulu ve bol çekirdekli olandan. Kokularını seviyorum ama çekirdekleriyle uğraşmak istemiyorum o yüzden ben çekirdeksizleri tercih ettim. Kinin ağaçlarını aradım ama bulamadım. Döndüğümüzde tekrar derece elimizde ısıyı kontrol ettik. Her şey tamamdı. Şimdi en heyecanlı ve gergin an. Zamana karşı yarış. Olabildiğince çabuk olmalı. Yağa kostik karıştırdık, kokuyu ilave ettik ve kalıba döküp üzerini de defne yapraklarıyla süsleyip sarıp sarmalayarak yarına kadar sabunumuzu sabunlaşma sürecine bıraktık. Şimdi dinlenme zamanı. Duygu her zamanki gibi yaptığı keklerle geldiği için çayımızı demleyip kek eşliğinde içip sohbet ettik. Yarından sonra başka bir sabun.